Demokratik Konfederalizm: Eşeğin Kuyruğunu Kalabalıkta Kesmek mi? 🐴✂️
Abdullah Öcalan Demokratik konfederalizm
Türkiye’de siyaset konuşurken bazen öyle kavramlar ortaya atılır ki, milletin kafası çorba olur. İşte Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm tezi de tam bu türden.Kimi için özgürlükçü bir model, kimi için uygulanması imkânsız bir hayal.
Peki ya aslında bu sistem, tam da “eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesmek” deyimine benzemiyor mu?
Halk arasında sıkça kullanılan bu deyim, “çok kişi karışınca işin içinden çıkılmaz” anlamını taşır.
Normal devletlerde bir merkez bulunur, kararları o alır ve halk uygular.
Bu modelde:
Ama iş karar almaya gelince, herkes farklı bir yol gösterir. Birinin istediği diğerine uymaz, ortaya bir ortak akıl kaosu çıkar.
Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm modeli, özgürlükçü ve tabandan yükselen bir yönetim biçimi öneriyor.
Herkes konuşur,
Herkes karar almak ister,
Ama sonunda kimse çıkan sonuçtan memnun olmaz. 😂
Ortada zavallı bir eşek,
Sırtında yorgunluk, kuyruğunda kader…
Etrafında toplanmış kalabalık,
Herkesin elinde bir makas,
Herkesin dilinde bir akıl!
Biri diyor:
Eşeğin Kuyruğunu Kalabalıkta Kesmek Ne Demek? 🤔
Halk arasında sıkça kullanılan bu deyim, “çok kişi karışınca işin içinden çıkılmaz” anlamını taşır.
- Biri “yanından kes” der, öteki “düz olsun” diye ısrar eder.
- Sonunda kuyruk öyle bir şekle bürünür ki, ne eşek razı olur, ne kalabalık.
Demokratik Konfederalizm de tam böyle: herkes söz sahibi, herkesin bir fikri var… ama ortaya ne çıkacağı belirsiz.
Demokratik Konfederalizm Çorbası 🍲
Bu sistemde:
- Mahalle meclisleri sözünü söylemek ister,
- Köy ve il kongreleri kendi reçetelerini sunar,
- Kadın kotaları ayrı bir renk katar,
- Gençlik örgütleri baharat gibi heyecan katar,
- Devlet ise tuz misali en son dokunuşu yapar. 🧂
Sonuç, tam bir siyasi çorba olur. İçinde her şey var ama kimin damak tadına hitap eder, orası belirsiz.
Siyasi Yapı: Kuyruğu Kaç Kişi Tutarsa… 🏛️
Normal devletlerde bir merkez bulunur, kararları o alır ve halk uygular.
Ancak Demokratik Konfederalizm ’de sistem tam tersine işler:
- Halk karar alır,
- Yerel meclisler uygular,
- Devlet ise yalnızca “seyirci” konumunda kalır.
Bu durumda, eşeğin kuyruğunu herkes birlikte kesmeye çalışır ve sonunda kuyruk yamuk mu olur, kısacık mı kalır, yoksa tamamen kopar mı, kimse bilemez. 😂
Sosyal Hayat: Herkesin Sözü, Hiç Kimsenin Kararı 👥
Bu modelde:
- Kadınlar daha görünür hale gelir 👩🦱
- Gençler daha çok söz sahibi olur 👦👧
- Kültürel çeşitlilik özgürce yaşanır 🌍
Ama iş karar almaya gelince, herkes farklı bir yol gösterir. Birinin istediği diğerine uymaz, ortaya bir ortak akıl kaosu çıkar.
Ekonomi: Kooperatif mi, Kargaşa mı? 💰
Teoride:
- Büyük şirketler azalır,
- Kooperatifler çoğalır,
- Herkes ürettiğini paylaşır. 🤝
Ama pratikte:
- Bu ürünü nereye satacağız? tartışması bitmez,
- Kâr mı önemli, ihtiyaç mı? çekişmesi sürer,
Ortada eşeğin kuyruğu gibi tam netleşmeyen bir ekonomik model kalır.
Sonuç: Kuyruğun Akıbeti 🎯
Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm modeli, özgürlükçü ve tabandan yükselen bir yönetim biçimi öneriyor.
Ancak Türkiye’nin gerçeklerine uygulandığında, işin sonu muhtemelen “Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesmek” deyimindeki gibi olur.
Herkes konuşur,
Herkes karar almak ister,
Ama sonunda kimse çıkan sonuçtan memnun olmaz. 😂
Eşeğin Kuyruğu Şiiri 🐴✂️
Bir meydan düşünün;Ortada zavallı bir eşek,
Sırtında yorgunluk, kuyruğunda kader…
Etrafında toplanmış kalabalık,
Herkesin elinde bir makas,
Herkesin dilinde bir akıl!
Biri diyor:
Kuyruğu kısa keselim, modernleşelim!”
Öteki bağırıyor:
Öteki bağırıyor:
Hayır uzun kalsın, gelenek görenek bozulmasın!”
Bir başkası,
Bir başkası,
Uçtan biraz kırpsak yeter, dengeyi buluruz” diye ,
Akıl satıyor.
Kuyruk sallanıyor, eşek susuyor;
Her söz,
Kuyruk sallanıyor, eşek susuyor;
Her söz,
Bir başka yarım doğruluk doğuruyor…
İşte Demokratik Konfederalizm denilen şey,
Tam da bu kuyruğun hikâyesi.
Devlet, tencereye atılmış bir tutam tuz,
Halk, fokurdayan bir çorba;
Kaşık çok, kepçe bol,
Ama herkes ayrı telden çalıyor.
Kimi özgürlük diyor, kimi eşitlik,
Kimi dayanışma, kimi de “önce benim” derken,
Ortada kaynayan gariban eşek oluyor.
Siyaset, tersine dönmüş bir piramit;
En alttaki taş, en üstteki tacı taşımaya kalkışıyor.
Mahalle meclisinde Zelo teyze el kaldırıyor,
Köy kongresinde Hüso amca bağırıyor,
İl meclisinde mikrofon çatlıyor;
Ama ortada,
İşte Demokratik Konfederalizm denilen şey,
Tam da bu kuyruğun hikâyesi.
Devlet, tencereye atılmış bir tutam tuz,
Halk, fokurdayan bir çorba;
Kaşık çok, kepçe bol,
Ama herkes ayrı telden çalıyor.
Kimi özgürlük diyor, kimi eşitlik,
Kimi dayanışma, kimi de “önce benim” derken,
Ortada kaynayan gariban eşek oluyor.
Siyaset, tersine dönmüş bir piramit;
En alttaki taş, en üstteki tacı taşımaya kalkışıyor.
Mahalle meclisinde Zelo teyze el kaldırıyor,
Köy kongresinde Hüso amca bağırıyor,
İl meclisinde mikrofon çatlıyor;
Ama ortada,
Hâlâ kuyruğu sallayan o suskun eşek duruyor.
Ekonomi desen,
Kooperatif tarlasında filizlenen umut,
Ama hasat günü gelince kavga başlıyor:
Bu buğday kimin sofraya gidecek?
Kâr mı daha kutsal, yoksa ihtiyaç mı?
Sonra herkes birbirine bakıyor,
Ama kimse tabağını paylaşmaya yanaşmıyor.
Ve sonuç?
Kalabalık yorgun, makaslar kör,
Eşeğin kuyruğu yamuk yumuk…
Ne eşek rahat, ne kalabalık memnun;
Ama herkes “Ben kestim!” diye övünüyor.
Ekonomi desen,
Kooperatif tarlasında filizlenen umut,
Ama hasat günü gelince kavga başlıyor:
Bu buğday kimin sofraya gidecek?
Kâr mı daha kutsal, yoksa ihtiyaç mı?
Sonra herkes birbirine bakıyor,
Ama kimse tabağını paylaşmaya yanaşmıyor.
Ve sonuç?
Kalabalık yorgun, makaslar kör,
Eşeğin kuyruğu yamuk yumuk…
Ne eşek rahat, ne kalabalık memnun;
Ama herkes “Ben kestim!” diye övünüyor.
Demokratik konfederalizm Ütopyası:
Böylesi, dünya gerçeklerine tamamen ters bir ütopyayı kendi toplumuna dikte eden birinin nasıl "önder" unvanı alıp kitleleri peşinden sürükleyebildiğini anlamak gerçekten zor, değil mi?
Burada ilginç bir çelişki var.
Bir yanda gerçeklerle uyuşmayan, hatta pratikte uygulanması imkânsız görünen bir ütopya sunuluyor; diğer yanda bu fikirler, belirli bir kitleye "kurtuluş reçetesi" olarak lanse ediliyor.
- Tarih boyunca bu duruma sıkça rastlanıyor: 🌍
- İnsanlar zorluklar içinde umut arıyor.
- Umut, ne kadar gerçek dışı olursa olsun, kitleleri etkileyebiliyor.
- Liderler, bu umudu karizmatik söylemlerle sarıp sarmalayarak “önder” unvanına erişebiliyor.
Yani mesele mantıkla değil, psikoloji ve sosyolojiyle açıklanabiliyor. Gerçek hayata uymasa bile, kitleler için "inandırıcı" bir hal alabiliyor.
Yorum Gönder