Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine kalan borçlar

Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine kalan borçlar
 

Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Kalan Borçlar ve Ödeme Süreci

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, özellikle 19. yüzyılda artan savaşlar ve mali reform girişimleri sonucunda büyük bir borç yükü oluşmuştur. Bu borçlar, imparatorluğun dağılmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'ne de devrolmuştur.

Borcun Miktarı:

  • Lozan Antlaşması'na göre toplam 161.603.833 altın lira tutarındaki borcun 105.553.623 altın liralık kısmı, yani 1912 öncesi borçların %62'si ve 1912 sonrası borçların %77'si Türkiye Cumhuriyeti'ne kalmıştır.
  • 1928 yılında Paris'te yapılan borç meclisi toplantılarında imzalanan Paris Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti'ne düşen borcun toplamı faizler de dahil olmak üzere 107.528.461 milyon altın lira olarak yeniden belirlenmiştir.

Vade:

  • Paris Sözleşmesi ile borcun ödeme takvimi de belirlenmiş ve son ödeme tarihi 1955 yılı olarak tespit edilmiştir.

Son Borcun Ödenmesi:

  • Türkiye Cumhuriyeti, bu ağır borç yüküne rağmen disiplinli bir ödeme planı uygulayarak tüm borçlarını 1954 yılında tamamlamıştır. Son taksit 25 Mayıs 1954 tarihinde ödenmiştir.

Borcun Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri:

  • Osmanlı'dan devralinan borçlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında ekonomiyi oldukça zorlamıştır.
  • Bütçenin önemli bir kısmı borç faizlerinin ödenmesine ayrılmış ve bu durum kalkınma yatırımlarını kısıtlamıştır.
  • Buna rağmen, disiplinli bir borç yönetimi ve milli ekonomi politikalarıyla bu yük başarıyla aşılabilmiştir.

Osmanlı borçlarının ödenmesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik bağımsızlığını kazanması ve uluslararası alanda saygınlığını artırması açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Osmanlı'dan günümüze borçlar.

Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan ekonomik yapı, Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir sorun teşkil ediyordu. Üretimin çoğu tarıma dayalıydı ve hava koşullarına bağlıydı. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu Sanayi Devrimi'ne geçememişti.

Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından başladığı Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmıştı. Bu dönemde insanlar yorgun, bitkin, fakir ve dünyadan soyutlanmış bir durumdaydı.

Osmanlı ve kapitülasyonlar:

Osmanlı İmparatorluğu'nda, yabancı bir ülkeye verilen ilk kapitülasyon hakkı I. Murat (Hüdavendigâr) tarafından 1365 yılında yıllık 500 Düka vergi karşılığında Raguse Cumhuriyeti'ne (bugünkü Dubrovnik kentinde kurulu devlet) "Raguse Cumhuriyeti gemilerinin Levant sularında (Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz) serbestçe seyir yaparak ticaretlerinin korunması" için verildi. Fatih Sultan Mehmet döneminde daha kapsamlı kapitülasyonlar verildi. 18. yüzyıla gelindiğinde kapitülasyonlar daha da arttı ve bu ayrıcalıklar neredeyse tüm Avrupa devletlerine yayıldı.

Osmanlı İmparatorluğu başlangıçta kapitülasyonları, maddi bir karşılık (haraç, vergi vb.) karşılığında verirken, zamanla bu maddi karşılığı talep etmeden vermeye başladı. Çünkü bu kapitülasyonların kendilerine faydalı olduğuna inanıyorlardı.

Osmanlı İmparatorluğu'nda yerli sanayi ve ticaretin gelişmesini engelleyen kapitülasyonların kaldırılması için birçok girişimde bulunulmasına rağmen başarı elde edilemedi. 1914 yılında kapitülasyonların kaldırılmasına ilişkin bir karar alındı ve bu karar tüm yabancı devlet temsilcilerine duyuruldu. Batılı devletlerin tepkisi büyük oldu ve Sevr Antlaşması'yla bu ayrıcalıkları yeniden canlandırdılar. Bununla da kalmayıp, Osmanlı Devleti, daha önce verilen kapitülasyonları İttifak Devletleri'ne de yaygınlaştırmak zorunda kaldı.

Osmanlı İmparatorluğu, yabancı devlet tüccarlarına verdiği imtiyazlarla yerli sanayi ve ticaretin gelişimini engelleyerek, döviz geliri elde etmede zorluk yaşamıştır. Ayrıca dövizle yapılan borçlarını ödemekte güçlük çekmiştir, çünkü sanayi ve ticaretten yeterli döviz geliri elde edememiştir. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlanmasıyla birlikte daha da kötüleşmiştir.

Osmanlı'da ilk dış borçlanma:

Osmanlı İmparatorluğu, Kırım Savaşı'nı finanse etmek için 1854 yılında ilk dış borçlanmasını gerçekleştirdi. Bu tarihten 1874 yılına kadar olan 20 yıllık süre içinde toplamda 239 milyon lira borçlanma yapıldı. Ancak bu süre zarfında, alınan borçların faizleri dahi ödenemez hale geldi. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu, vadesi gelen borçların yarısını ödeyemeyeceğini açıklayarak bir tür moratoryum ilan etti. Ancak bu söz de tutulamadı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında, İmparatorluk sadece dış borçlarını değil, aynı zamanda Galata bankerlerinden aldığı iç borçları da ödeyemeyeceğini açıklamak zorunda kaldı.

Osmanlı ve Düyun-u Umumiye

Osmanlı İmparatorluğu, moratoryum ilanından sonra alacaklılarıyla anlaşmaya vardı. Anlaşma, son derece ağır koşullar içeriyordu. 1879'da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütün vergilerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığında alacaklılara devretti. Bu işlemleri yürütmek için Rüsum-u Sitte İdaresi kuruldu. (Rüsum, dolaylı vergileri ifade ederken, Sitte altı anlamına gelir ve altı adet geliri kapsadığı için idareye bu ad verilmiştir.

Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı İmparatorluğu'nun mali işlerini yönetme, vergi koyma veya kaldırma gibi bazı egemenlik haklarını elinden almıştı. Bu idare sadece vergileri toplamakla kalmadı, aynı zamanda sanayi ve ticaret alanında yatırımlar yapmaya da başladı.

Düyun-u Umumiye'nin tasfiyesi:

Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümeti, Düyun-u Umumiye İdaresi'nin topladığı tüm gelirlere el koydu. Lozan Antlaşması ile bu kurumun faaliyetine son verildi ve Osmanlı borçları İmparatorluğu oluşturan ülkeler arasında paylaştırıldı. Türkiye Cumhuriyeti, bu borçların en büyük kısmını üstlendi ve 1854 yılında aldığı borçları tam 100 yıl sonra, 1954 yılında tamamen ödedi. Osmanlı borçlarının tasfiyesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 30 yılına mal oldu.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde dış borçlanmadan kaçınma en büyük sebeplerinden biri, 1954 yılına kadar ödenmekte olan Düyun-u Umumiye borçlarıdır.

Kapitülasyonların kaldırılması:

Lozan Barış Görüşmeleri'nde en çok tartışılan konu kapitülasyonlardı. Batılı devletler kapitülasyonların devam etmesini isterken, Türk tarafı ise kaldırılmasında ısrarcı oldu. Bu nedenle görüşmeler zaman zaman kesintiye uğradı. Anlaşmaya varılamaması üzerine İsmet İnönü Başkanlığındaki Türk Heyeti toplantıları terk etti, ancak Mustafa Kemal'in savaşa devam etme talimatıyla Batılı devletlerin davetiyle yeniden müzakerelere döndüler. 

Sonuç olarak Türkiye, kapitülasyonların kaldırılması konusundaki tezini kabul ettirdi ve Lozan Antlaşması'yla bu yükten kurtulmuş oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nu 560 yıldan fazla bir süredir etkisi altında tutan kapitülasyonlar artık Türkiye Cumhuriyeti için bir yük olmaktan çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'ndan devraldığı 9.882 milyon dolarlık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'yı 1 trilyon dolara, kişi başına düşen geliri ise 712 dolardan 12.000 dolara yükseltmeyi başarmış gibi görünüyor. Ancak, daha kısa sürelerde çok daha büyük başarılar elde eden ülkelerin bulunması, bu başarının gölgesinde kalmasına neden oluyor.

Türkiye'nin uzun bir yolculuğu var. Ekonomik politikalarda birçok değişiklik yaşandı. Devlet önce liberal ekonomiyi denedi, sonra devletçiliğe yöneldi. Daha sonra planlı ekonomiye geçti ve fiyatları kontrol etmeye çalıştı. Sonra tekrar liberal ekonomiye döndü. Bu süreçte birçok ekonomik kriz yaşandı, ancak Türkiye bunların üstesinden kısa sürelerde gelmeyi başardı. Bugün gelinen noktada Türkiye, dalgalı döviz kuru ve serbest piyasa sistemi içinde olsa da zaman zaman farklı politikaları denemeye devam ediyor.

Ek Kaynaklar:

  • https://iktisatvetoplum.com/yuzuncu-yilinda-turkiye-cumhuriyeti-ekonomisi-mahfi-egilmez-2/
  • https://dergipark.org.tr/tr/pub/duhfd/issue/22983/246304
  • https://www.hmb.gov.tr/duyuru/30-haziran-2022-tarihi-itibariyla-turkiye-brut-ve-net-dis-borc-stoku

0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun