Osmanlı'da Hayvan Sevgisi Sahipsiz Hayvanların Koruyucuları Mancacılar

Osmanlı'da Hayvan Sevgisi Sahipsiz Hayvanların Koruyucuları Mancacılar
Osmanlı'da Hayvan Sevgisi Sahipsiz Hayvanların Koruyucuları Mancacılar

🐾  Osmanlı İmparatorluğu'nda Sahipsiz Hayvanların Koruyucuları Mancacılar.

Dükkanın bir misafiri var artık sarışın bir kedi, sabah dükkanı açınca gelir akşama kadar koltukta kıvrılır uyur akşam olunca da çeker gider gece nasibini aramaya, bilirsiniz kediler gece avcısıdır, koltukta kıvrılmış uyuyan bu kedi bana çoğu kez  Osmanlı’da sokak hayvanlarına gösterilen zarif ilgiyi hatırlatır. Bugün “sokak hayvanı” dediğimiz bu dostlar, o zamanlar “mahlukât-ı masume” yani masum yaratıklar olarak anılırmış. Üstelik onların koruyucuları da varmış: Mancacılar.

Osmanlı döneminde özellikle cami ve çarşı gibi halka açık yerlerde farelerin artışı büyük bir sorun oluşturuyormuş. Bu nedenle, bazı bölgelerde kedileri besleyerek çevrenin temizliğine katkı sağlayan kişiler devlet tarafından vergi muafiyeti ile ödüllendiriliyormuş. Yani, Osmanlı'da sokak kedilerini beslemek sadece hayvan sevgisi değil, aynı zamanda toplumsal bir görev olarak kabul ediliyormuş.

🧺 Mancacılar Kimdi? Merhametin Sepetini Taşıyanlar

Mancacı, kelime anlamıyla “manca” yani yemek kabı taşıyan kişi demekti. Ancak onlar sadece yemek değil; vicdan, şefkat ve dönemin yaşam kültürünü taşırdı. Her sabah ellerinde mancalarıyla sokak sokak dolaşır, cami avlularına, çeşme başlarına, sokak başlarına mezarlık duvarlarına yiyecek bırakırlardı. Bazen bir kemik, bazen bir parça ekmek… Ama her zaman bir parça insanlık.

🕊️ Merhamet Mimarisine Gömülü Bir Kültür

Osmanlı’da hayvan sevgisi yalnızca insani davranışlarda değil, mimaride de kendini gösterirdi. Kuş evleri, cami duvarlarına oyulmuş minyatür saraylar gibi yükselirdi. Bu eserler, sadece estetik bir unsur değil, aynı zamanda bir vicdan manifestosuydu. Mancacılar ise bu mimarinin en hareketli bir parçasıydı. Onlar, şehirle hayvanlar arasında bir köprü görevi görerek adeta “vicdan mimarlarıydı.

🐶 Kediye Kıymet, Köpeğe Kudret

Kediler camilerin içinde bile özgürce dolaşırmış ve onlara “mübarek hayvan” denirmiş. Köpekler ise mahallelerin bekçisi, gece nöbetçisiymiş. Mancacılar, bu iki türün farklı ihtiyaçlarını bilir ve ona göre yiyecek bırakırlarmış; kediye ciğer, köpeğe kemik... Her biri bir müşteri gibi görülür, hizmet kişiye özel sunulurmuş.

🧭 Bugüne Kalan İzler: Mancacının Gölgesi

Bugün sokak hayvanlarına mama bırakan birini gördüğümde, aklımdan "modern mancacı" ifadesi geçiyor. Belki artık mancaları değil, plastik kapları taşıyorlar ama ruh aynı. Bu kültür geçmişte kalmadı, sadece şekil değiştirdi. Ve bizler, bu mirası yaşatmak zorundayız. Çünkü mancacılık yalnızca bir meslek değil, bir medeniyetin vicdanıydı.

🌱 Son Söz: Bir Parça Ekmek, Bir Parça İnsanlık

Osmanlı Yüzyıllarından Modern kentler
Mancacı figürü 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş.   Kentlerin hızla büyümesi ve kırsaldan göçün artmasıyla bu gelenek zayıfladı. Milyonlarca yeni insanın gelişi, otomobilin yükselişi ve kültürel değişimler kentsel yapıyı ve sokak hayvanlarıyla olan ilişkisini de değiştirdi. Günümüzde maalesef toplanıyorlar, hatta katlediliyorlar.

Osmanlı’da mancacı olmak, yalnızca yemek dağıtmak değil; merhameti sokaklara işlemekti. Bugün biz de bu geleneği sürdürebiliriz. Bir kap su, bir avuç mama… Belki de bir medeniyetin devamı, bir kedinin gözlerinde bir köpeğin bakışlarında gizlidir.

---

Taş sokakta bir gölge, sepetinde ekmek,
Kediye ciğer sunar, köpeğe bir kemik.
Kuş evleri duvarda, saray gibi ince, 
Merhamet oyulmuştu taşların derinliğine.

Şimdi bir kuş uçar, bir kedi bakar sessiz, 
O Osmanlı sokakları günümüzde nefessiz.

Ahmet ATAM