KENDİME YAZILARIM
Türkiye sosyolojisi siyaset ekonomi tarih felsefe ve genel kültür düzeyinde makaleler

OSMAN GAZİ HANIN FETİHLERİ

Osman gazi hanın fetihleri
Osman gazi hanın fetihleri

OSMAN GAZİ'NİN FETİHLERİ

Osman Bey ve kardeşi Gündüz alp, hem komşusu hemde yakın dostu olan İnönü Beyi’nin evinde konuk iken Eskişehir Beyi, müttefiki Köse Mihal ile beraber , birdenbire çıka gelir, bunlar ellerinde silah, İnünü beyinden, Osman’ın kendilerine teslim edilmesini isterler, İnönü Beyi, konukseverliğinin bu şekilde bozulmasını kabul etmez, bu isteği reddeder, bu sırada, Osman Bey ile Gündüz alp de kılıçlarını çeker, mücadele sonrasında Eskişehir Beyi’ni kaçırırlar, Köse Mihal’i de tutsak ederler .

Köse Mihal, bu olayda şahit olduğu güç ve cesaretinden dolayı Osman Bey’e bir sevgi ve saygı duyar, sonra da ona tam gönülden bağlı dostu olur
Ertuğrul gazinin ölümünden sonra Osman, babasının yerini alıp bey olunca , Köse Mihal eski dinini bırakarak Müslüman olur.

O andan itibaren, Osman beyin yükselmekte olan gücünün en sağlam dayanaklarından biri
olur, gerek nüfuzu, gerekse serveti ile devamlı olarak iktidarda bulunan ailesi, Osmanlı tarihinde birkaç yüzyıl, Mihaloğlu adı altında saygı ve itibar görür

Osman bey, böylece Rumlar arasında bir dost kazanmıştı ama henüz sevgili Malhun hatuna kavuşmamıştı, aradan bir kaç yıl geçti, bu iki yıl içinde kuşku ve ızdıraplar onun yakasını bırakmıyordu, Malhun’un babası, Osman’ın kızına olan sevgisindeki samimiyetinden duygulanarak, Osman’ın gördüğü bir düşü onun iyiliğine yorumladı.
Osman Gazinin rüyası
Bir gece Osman, Edebali’ye konuk gelir.
O gece Osman yatağına girip uyuyunca şu düşü görür
Ev sahibinin yanında yatmış olduğunu görüyordu, Edebali’nin göğsünden birden, bir hilâl çıkıp büyüdüğünü, dolunay durumunu bularak kendi göğsüne giriverdiğini gördü, Ondan
sonra da yanlarından bir ağaç belirmişti, dallanıp buaklanıyordu ve gittikçe yeşilliği ve güzelliği artıyordu.
Ağacın dallarının gölgesi ta ki üç kıt’anın ufuklarının sonlarına kadar, karaları ve denizleri çadır gibi kaplayıveriyordu, dört büyük dağ sırası, çadırının dört desteği gibi görünüyordu. Ağacın kökünden,
  • Dicle
  • Fırat,
  • Nil ve
  • Tuna fışkırıyordu.
Kırlar ekinlerle arpalarla çevrilmişti, dağlar sık ormanlarla taçlanmış bulunuyordu. Bu
dağlardan çıkan bereketli sular, gül bahçeleri ve servilikler arasında dolaşa dolaşa akıyorlardı, uzaklardan vadilerde,
  • Kubbeler
  • Ehramlar
  • Dikili taşlar
  • Sütunlar
Görkemli kulelerle süslü kentler gözüküyordu ve bütün bunların hepsinin zirvelerinde birer hilâl parıldıyordu.
Camilerin minarelerden okunan ezanlar müminleri namaza çağırıyordu.
İşte tam bu sırada hızla esen bir fırtına çıkmıştı, fırtına bu yaprakları, dünyanın bütün şehirleri üzerine, özellikle de, iki denizin birleştiği, iki karanın kucaklaştığı, iki yakut ve iki zümrüt arasına yerleştirilmiş bir mücevhere benzeyen ve bütün dünyayı çeviren bir halkanın en değerli taşı niteliğinde olan İstanbul’a doğru savuruyordu.

Osman beyin düğünü Osman bey, yüzüğü parmağına tam geçirmek üzere iken uyanıverdi, bu düşün yorumu, genç Osman’ın, Edebali’nin kızı ile evlenmesinde araya giren engelleri yendi, düğün şöleni, Hz. Peygamberin sünnetine uygun olarak yapıldı.
Büyük padişahların doğumlarından önce gelecekte kavuşacakları güçlülüğü göstermek üzere böyle düşlerden söz açmak, doğu tarihçilerinde sık sık görülür, başka tarihçilerde de böyle kayıtlara rastlamak mümkündür.

Ertuğrul ve oğlu Osman, Bilecik’in Rum kumandanı ile pek dost idiler, yayladaki obalarına rahatça gidebilmek için Ertuğrul, yola çıkmadan önce, en değerli eşyalarını emanet bırakmak üzere Bilecik tekfuru ile anlaşmıştı.
Ancak bu eşyalar erkekler eliyle değil de kadınlar vasıtasıyla Bilecik’e bırakılıyordu, bu şarta hayli zaman da uyulmuştur, hatta, yaylalardan her dönüşte Bilecik hâkimine, teşekkür için;
  • Halılar
  • At örtüleri
  • Keçi derileri
Peynir ve balla dolu tulumlar getirirlerdi.
İnegöl tekfuru, kış yaklaşırken yaylalardan ovalara indikleri ve yazın ovalardan yaylalara çıktıkları sırada, Osman’ın arkadaşlarını ve sürülerini rahatsız ederdi, İnegöl tekfurunun
sataşmalarına Osman’ın canı cok sıkılmıştı.
Bundan ötürü babasının arkadaşları olan
Akça Koca
Abdurrahman Gazi ve üç dostu ve silah arkadaşları
Konuralp
Turgutalp
Aykutalp ile durumu konuşup danıştı.
Kaleyi almayı kararlaştırdılar.
Yetmiş kişi yola çıktılar, Ermeni Boğazı’nda kanlı bir cenk başladı, Osman’ın yeğeni (Savcı’nın oğlu) Bay Koca bu savaşta şehit oldu, İnegöl Beyi, Karacahisar tekfuru ile anlaştı.

Savcı beyin şehadeti Domaniç yakınında hızlı bir savaş daha yapıldı (1288). Osman’ın kardeşi Savcı, burada (bir çam ağacının altında) vuruldu, bu acı olayı hatırlatmak üzere, Savcı’nın kanı ile sulanan ağaç, uzun zaman, yanar kandiller ile süslenmiştir.

Savcı beyin mezarı Domaniç


Bu savaşta Karacahisar komutanının en genç kardeşi de ölmüştür
Ertuğrul’un ölümünden önce Karacahisar da ele geçirilir (1288).
Osman, babasının ölümünden duyduğu üzüntüyü yeni fetihlerle ve o yıl doğan oğlu Orhan’ın dünyaya gelişinden duyduğu mutluluk ile bastırıyordu

Osman' beylik alametlerinin verilmesi
Bir yıl sonra, Selçuklu Sultanı III. Alâeddin, Osman’ın başarılarına mükafat olmak üzere, onun zapteddiği Karacahisarı, yurtluk olarak Osman'a verdiği gibi; Bey unvanını ve beylik alameti olarak; sancak, davul ve tuğ verir(1289).
Osman’ın yeğeni Aktimur, bunları getirdiğinde, yeni Bey, onu karşılamak için birkaç adım ilerler, mızıka bir cenk havası çalarken elleri göğsü üzerinde saygı ile kavuşturulmuş olarak
durur.