-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

Hilafet TBMM'nin uhdesinde' midir

Hilafet TBMM'nin uhdesinde' midir
Hilafet TBMM'nin uhdesinde' midir 


Hilafet TBMM'nin uhdesinde' midir? Geçtiğimiz günlere bazı köşe yazarları Atatürk'ün aslında hilafetten yana olduğu, hilafetin gerçekte kaldırılmadığı, sadece TBMM'de korunduğu ve Türkiye'de laikliğin terk edilerek Osmanlı Sekülerizmi' ne geri dönülmesi gerektiği gibi düşüncelerini yaydığını, bu görüşlerinin de Kemalist Ulusalcı kesimlerden birçok aydın tarafından benimsendiğini, savunulduğunu konuşuyorlar.

Bu bağlamda Osmanlı'da hilafet nasıl uygulandı, Osmanlı'da nasıl bir sekülerizm vardı, sekülerizm ve Hilafet.

Osmanlı Sekülerizmi 


Osmanlı Sekülerizmi, Osmanlı Devleti'nde İslam ve laik değerler arasındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren İslam, devlet düzeninin temelini oluşturmuştur. Ancak, devlet, din ve dünyevi işlerin birbirinden ayrılması gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle, İslam hukuku (Şeriat) devlet hukukunun temelini oluştursa da, devlet, şeriat hükümlerini uygulamaya koyarken kendi takdir yetkisini de kullanmıştır.

Osmanlı Sekülerizminin temel özellikleri:

  • Kanun önünde eşitlik: Osmanlı Devleti, farklı din ve inanışlardan olan kişilerin kanun önünde eşit olduğunu kabul etmiştir, bu nedenle, gayrimüslimlere de geniş haklar tanımıştır.
  • Tolerans: Osmanlı Devleti, farklı din ve inanışlara hoşgörülü bir yaklaşım sergilemiştir, bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu, farklı din ve kültürlerden insanların bir arada yaşadığı bir coğrafyaya dönüşmüştür.
  • Din, devlet tarafından tanınmış ve korunmuştur. Osmanlı Devleti, İslam dinini resmi din olarak kabul etmiş ve bu dini korumak için çeşitli önlemler almıştır, örneğin, Şeyhülislamlık kurumu, İslam hukukunun uygulanmasından sorumlu olan en yüksek dini makamdı.
  • Din ve devlet kurumları birbirinden ayrı olsa da, birbirleriyle etkileşim içinde olmuştur. Örneğin, Osmanlı Devleti'nde eğitim kurumları, hem dini hem de laik konuları öğretiyordu, ayrıca, Osmanlı Devleti'nin hukuk sistemi, İslam hukuku ve Osmanlı geleneklerinin bir karışımıydı.

  • Din, Osmanlı Devleti'nin toplumsal ve kültürel yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Örneğin, Osmanlı Devleti'nde dini törenler ve festivaller, önemli toplumsal etkinliklerdi, ayrıca, Osmanlı Devleti'nin sanat ve edebiyatı, İslam dininden etkilenmiştir.

Osmanlı Sekülerizmi, Osmanlı Devleti'nin uzun süre ayakta kalmasına ve farklı din ve kültürlerden insanların bir arada yaşamasını sağlamasına katkıda bulunmuştur, ancak, 19. yüzyılda başlayan Batılılaşma hareketleri ile birlikte Osmanlı Sekülerizmi de değişime uğramıştır, bu dönemde, Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerine benzemek için laikleşme sürecini hızlandırmıştır. Bu süreç, 1924 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte tamamlanmıştır.

Osmanlı Sekülerizminden bazı örnekler:

  • Devletin resmi dini İslam olsa da, gayrimüslimlere de geniş haklar tanınması. Örneğin, gayrimüslimler kendi dinlerine göre ibadet özgürlüğüne sahip olmuş, kendi hukuk sistemlerini uygulayabilmiş ve kendi okullarını açabilmiştir.
  • Devletin, dinsel kurumlara müdahale etmemesi. Örneğin, Osmanlı Devleti, Şeriat mahkemelerinin kararlarını zaman zaman değiştirmiş, hatta kaldırmıştır.
  • Osmanlı Devleti'nin, farklı din ve kültürlerden insanların bir arada yaşamasını sağlaması. Osmanlı İmparatorluğu, farklı din ve kültürlerden insanların bir arada yaşadığı bir coğrafyaya dönüşmüştür, bu durum, Osmanlı Devleti'nin gücüne ve zenginliğine katkıda bulunmuştur.

Osmanlıda Hilafet:


Hilafet, İslam dininde, Peygamber Muhammed'in ölümünden sonra Müslümanların dinî ve dünyevî liderliğini üstlenen kişiye verilen unvandır. Hilafet makamı, İslam tarihinde ilk olarak Hazreti Ebubekir'e verilmiş ve onun ölümünden sonra sırasıyla Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali tarafından sürdürülmüştür.

Osmanlı Devleti, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethiyle birlikte halifeliğin sahibi olmuştur. Bu tarihten itibaren Osmanlı padişahları, hem siyasi hem de dini lider olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı döneminde halifelik, hem İslam dünyasında hem de uluslararası alanda önemli bir siyasi ve dini rol oynamıştır. Halife, İslam dünyasının birliğini temsil eden ve İslam hukukunun uygulanmasından sorumlu olan kişidir. Ayrıca, halife, İslam dünyasının dış ilişkilerinde de önemli bir rol oynamıştır.

Osmanlı döneminde halifelik, zaman zaman siyasi ve dini nedenlerle tartışılmıştır. Örneğin, 19. yüzyılda Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasını fırsat bilerek, halifeliğin Türklerden alınıp Araplara verilmesini talep etmişlerdir. Bu talepler, Osmanlı Devleti'nin iç politikasını da etkilemiştir.

20, yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecine girmesiyle birlikte halifelik de önemini yitirmeye başlamıştır. 1922 yılında, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte halifelik de sona ermiştir.

Osmanlı döneminde halifeliğin siyasi ve dini rolleri:

Siyasi Roller

  • İslam dünyasının birliğini temsil etmek
  • İslam hukukunun uygulanmasından sorumlu olmak
  • İslam dünyasının dış ilişkilerinde önemli bir rol oynamak

Dini Roller

  • Müslümanların dinî liderliğini üstlenmek
  • Hac ve umre gibi hac ibadetlerinin düzenlenmesinden sorumlu olmak
  • İslam hukukunun yorumlanmasından sorumlu olmak
Osmanlı döneminde halifelik, İslam dünyasında önemli bir rol oynamıştır. Ancak, Osmanlı Devleti'nin çöküşüyle birlikte halifelik de sona ermiştir.

Özetlemek gerekirse:
Hilafet makamı, genellikle dini bir makam olarak düşünülse de aslında son derece siyasi bir niteliğe sahiptir. 
Bu makama sahip olmak ve onu korumak için büyük bir politik güce ihtiyaç vardır. Ayrıca, bu makamı etkili bir şekilde kullanabilmek için elde etmek için gereken politik gücün çok ötesinde büyük bir ekonomik güce de ihtiyaç vardır.
Halifeliğin en önemli bir diğer özelliği ise biattır.
İslam ülkelerinin ve yöneticilerinin Halifeliği tanıması ve biat etmesidir.

Tayyip Erdoğan'ın halifeliği:


Basit bir mantık egzersizi yapalım, TBMM uhdesinde bulundurduğu halifeliği yeniden gündeme taşıdı ve Sn. Recep Tayyip Erdoğan'ı halife ilan etti.
Suudi Arabistan ve başta körfez ülkeleri olmak üzere Arap ülkeleri bu halifeliği kabul eder mi?
Sayısız mezhep, tarikat ve cemaate bölünmüş İslam dünyası başta Şiiler olmak üzere nasıl bir tepki gösterir?
Zaten kendi halifeleri olan Işid, El Kaide, Boko Haram gibi örgütlerin bakışı ne olur

İslam'ın erken dönemlerinde Osmanlı'nın hilafet makamını devralmasını takip eden 2-3 asır boyunca, hilafet son derece güçlü ve etkili bir şekilde kullanılmıştır. 
Osmanlı bir dönem Cihan hakimi idi, bu gücü vasıtası ile hilafeti devam ettirebilmiştir.
Bu dönemlerde hilafet, adeta dünyaya düzen vermiş ve Müslümanların karşısındaki güçlere ciddi anlamda korku salmıştır.
Bilinen bir gerçektir ki Osmanlı'nın zayıflamasıyla birlikte hilafet makamı da zayıflamış ve cihat çağrılarına veya diğer tekliflere istenen ilgiyi görmemiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekildiği, Müslümanların başsız kaldığı bir dönemde İngiltere'nin halifeliği istemesi, tamamen bu politik güçle ilgilidir. O zamanlarda Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'teki Müslümanları kontrol altında tutarak emperyalist amaçlarını sürdürmek isteyen İngiltere'nin temel amacı buydu. 

Mustafa Kemal bu nedenler hilafeti Millet Meclisinin uhdesinde bırakmış görünüyor.

İlaveten Hilafet bayrağı diye özel bir bayrak yoktur. Hilafetin bulunduğu ülkenin bayrağı aynı zamanda hilafet bayrağı olarak da kullanılmıştır ve bu nedenle hilafet, kanun maddesine göre "Cumhuriyetin anlamı ve kapsamında" olduğundan, hilafet bayrağından bahsederken aslında Türkiye Cumhuriyeti bayrağından söz etmiş oluruz

Sonuç:

Son hilafet bayrağı Türkiye Cumhuriyeti bayrağı ve Hilafet Mustafa Kemal Tarafından bırakıldığı TBMM'nin uhdesindedir. Hilafet günümüz Türkiye'sinde nasıl yorumlanır ne getirir ne götürür o ayrı bir yazının konusudur.
Lakin şahsi görüşüm Türkiye tarafından halifeliğin yeniden ihdas edilmek istenmesini bu ülkeye kurulan bir tuzak olarak görüyorum.

Emperyalizmin yüz yıllık amacı Türkiye Cumhuriyetini yeniden Sevr'e mahkum etmek parçalayıp bölmektir, bu maksat ile Sağ sol çatışması ile başladılar, olmadı nedeni bu ülkenin sağcısı da solcu' suda kendi çizgileri doğrultusunda vatanseverdi, olmadı, Kürt Türk çatışmasını sahneye koydular, başaramadılar.

Son olarak laik anti laik çatışması sahneye konmak isteniyor ki bence en tehlikeli senaryo budur.

Ahmet ATAM
 



Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun